19 Aralık 2011 Pazartesi

YAŞAMIN SULARINA YELKEN AÇMAK



Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden aynı sesten,
aynı yürekten dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz... ADNAN YÜCEL
Evet herkes hayatında bir çok nehirleri geçmiştir, kimi engebeli ve zorlu, kimi ise suyun duruluğu gibi saydam ve berrak bir şekilde. Bu yolculuklarda bize eşlik eden suyun kendisidir, öz pınarlarından akıp insanın ve doğanın damarlarında hayat bulan su artık nehirdir. Böyle bir nehir suyuyla yıkanan yürekler yolunu bulmuştur. Su kimi zaman ilkbahar coşkunluğunda içimizde akan bir şelale olmuştur. Kimi zaman sonbaharın hüzünlü yapraklarını toplayıp avuçlarımıza bırakmıştır. Kışın tertemiz kar suyuyla yıkanmıştır yürekler. Yeni yağan bir karı hiç elinize aldınız mı? Avuçlarınızda tutup; onun o saflığında, temizliğinde yüreğinizi buldunuz mu? Artık öyle bir hal aldık ki, kar bile artık kendi olağanlığında yağamıyor, bırakmıyorlar kendi doğallığında kendi zamanında dokunsun yüreklere. Artık gözler temiz bir kar görüntüsüne hasret , ve sen evet sevgili okuyucu sen, sağındaki ve solundaki değil bu satırı okuyan sensin bu hayata, doğaya uzanan bu eller senin eline, senin yüzüne senin etrafına hiç de uzak değil. Senin olduğun her yerde artık yaşamına karışmak isteyen bir kirli su akıntısı var, koru yüreğini, kendi nehirlerinin kurumasına izin verme.
Ellerimiz taşın ve toprağın elleridir her şeye anlam katan onu görkemleştiren ellerimiz, umutlarımızı tutmuşuzdur, hayallerimizi avuçlamışızdır. O eller ki yeni bir elle buluştuğu andır en anlam kazandığı zamanlar. Bir sevgili eline değdiğinde eliniz, hangi ses bastırabilir ki yüreğindeki çığlığı, gözündeki parıltıyı. Bir dost eli hissettiğinde yanı başında üstesinden gelemeyeceğin bir sorun olabilir mi? Hep de yağmur yüreklerimize dokunduğunda bir el daha dokunmuştur ellerimize, yanına katılmıştır yüreklerimizin.
Türkülerimiz, hiç dillerimizden eksik olmasını istemediğimiz türkülerimiz, bazen aşkımız, bazen sevdamız, bazen sırdaşımız olan türkülerimiz… Bazen en büyük isyan haykırışımız olmuştur, bazen dağ doruklarından denizdeki yakamozlara yön veren esintilere dönüşmüştür türkülerimiz… Kısaca isyanımız olmuştur, sevdamız, umudumuz, yarınımız... O türküler ki yağmalanmayan yüreklere yön verendir, köreltilmek, karartılmak, susturulmak isteyen yüreklere ışık olmuştur. Biz ki sevdikten sonra yaşamayı gökyüzünün maviliğine en güzel resimleri çizebiliriz, dağların morluğu bizimle anlam kazanır.

Sabrın çalkalanıp taştığı sulardır/ Çığlıklarla parçalanmış uykularda/ Buruşturulup atılmış aşklarda/ Ve çalınmış mutluluklardadır/ Ses ile yürek/ Büyük rüzgarların o yanık şarkısı/ Hala yükselir içimizden dağılır/ Coşkunun doruklarında sürer yankısı.(Adnan Yücel)
Suyun yolunu bulduğu doğrudur, yüreklerimizin de yaşamı anlamlı kılan sularda yol alması esen rüzgara karşı güçlü bir yelken açmasıyla mümkündür.
Aralık ayı neyi ifade eder sizin için? Solmuş yaprakların ağaç diplerine düşüşünü, sokaklarda rüzgarla savruluşlarını mı? Yaprağın kıvrımlarına bakın, sararmış tonuna eklenen çürümeye, damarlarındaki başkalaşmaya. Direncini yitirmeye başlamış, dalından kopup bir köşeye savrulmak için bir rüzgar bahanesi arar olmuştur. Esen ilk rüzgarda kendine zamanın bahçesinde yeniden hayat yeri bulmak, yeniden toprağa karışmak için usul usul süzülüp yerini alır. Bu mudur sizce aralık ayı? Yoksa soğuk rüzgarların hafif hafif içimize işleyişini, usul usul yağan yağmurun toprağa düştükten sonraki kokusu mu? Yoksa ilk kar müjdesini veren bir ayın adımı?
Nedir sizin için aralık ayı? Size neyi anımsatır? 19 Aralık 2000… … … Bu tarih size bir şey anımsatıryor mu? Kulağınızın bir köşesine usulcada olsa çığlıklar geliyor mu? Beton duvarların, demir parmaklıkların arkasından size ulaşan bir ses var mı? Hiç ses ile yüreğin bu kadar hızlı, bu kadar gür bir şekilde aktığına tanıklık ettiniz mi?
Saatler gecenin bağrını gösteriyor, zaman gecenin koynunda saklı, gökyüzü her zamanki gibi kendi dinginliğinde değil, sanki bağrından bir şeyler kopuyor… Evet gece haykıramıyor ama kalbini açıyor, hüzün bulutların göğün kalbinde parçalanıyor. Aynı anda, aynı dakika da ve aynı seslerle devrimci tutsakların bulunduğu cezaevlerine “hayata dönüş” (siz buna hayata kasıt diyebilirsiniz) adını verdikleri operasyonla saldırı oldu. Silah ve bomba sesleri işte böyle bir gecede yankılandı. Soğuk bir kış gecesinde yağan yağmurun, esen rüzgarın sesine silah sesleri karışıyordu. Değişmeyen şey ise aynı anda aynı sesle birleşen yürekler, kurşunlara, bombalara, gazlara, yangınlara inat elle geceyi sarıp sarmalayan, o soğuk dağın arkasından sıcacık bir güneşi gecenin kalbinde yaratan yürekler…
Evet bu topraklar nice kahramanlıklara, nice yiğitliklere tanıklık etti. Ve bir yenisi de 19 Aralık 2000 de acıların, rüzgarların, yağmurların ve gecenin kalbinde yaşandı. Ayrı noktalarda aynı şarkıyı söylediler, aynı seste birleştiler , aynı güneşi avuçladılar ve aynı ritimde atan kalpleriyle , dudaklarında aynı ezgilerle haykırdılar.
19 Aralık 2000 tarihi benliğimizden silinmeyecek bir zaman. Aradan 11 yıl geçti, o gün doğan bir çocuk bugün 11 yaşında koşuyor, okula gidiyor ve yarına bakıyor. Dikilen bir ağaç toprağı kökleriyle sarıp sarmalamıştır, bugün artık meyve vermekte ve toprağa yeni tohumlarını bırakıyor. Bu gece 11 yıl öncesinde olduğu gibi yine yağmur var İstanbul’da yine rüzgar esintisi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder